Ödemiş
Yolculuğumuzun ikinci durağı, kadim toprağından kültür ve bereket fışkıran İzmir, Ödemiş. Şifalı bitkilerin ve asırlık ağaçların mesken tuttuğu bir tabiatın koynunda, 13 bin yıldır yeşeren bir kültür, saflığın ve emeğin kadın üretimleri tarafından dokulara taşındığı büyülü bir Ege kasabası. Heartish, ipeğin en tabi halini keşfe çıkıyor ve kendisini Ödemiş ipeğinin bıraktığı mirasın kollarında buluyor.
Geçmişinden günümüze taşınan tarihi ve kültürel mirası görmek isteyenler için Ödemiş’in iki önemli adresi var: Ödemiş Müzesi ve Birgi Çakırağa Konağı. Bölgenin özenle korunmuş tarihini bünyesine taşıyan önemli iki adres var: Ödemiş Müzesi ve Birgi Çakırağa Konağı. Yapımından önce İzmir Arkeoloji Müzesi ve Tire Müzesi’nde korunmaya alınan yöreye ait eserler, inşası 1983 yılında tamamlanan Ödemiş Müzesi’ne devredilmiş ve böylelikle Doğu Küçük Menderes havzasının zengin kültür mirasını kutlayan koleksiyonun ilk adımları atılmış. Kronolojik bir bütünlük anlayışını benimseyen müze, etnografik malzemelerin yanı sıra bölgeye ait arkeolojik eserlere yer veriyor. Seramik, bronz, cam eserlere pişmiş toprak heykelcikler, idoller, keski ve baltalar eşlik ediyor; bölgenin Eski Tunç Çağı, Arkaik, Klasik ve Bizans çağlarına ışık tutuyor.
Zaman yolculuğunun ikinci durağı ise Birgi Çakırağa Konağı. Bu konak, seyahatlerinde bölgenin mimari hikayesine ilk elden tanıklık etmek isteyenler için eşsiz bir fırsat yaratıyor. 1761 yılında Şerif Aliağa tarafından yaptırıldığı düşünülen üç katlı konak, uzun yıllar boyunca hak ettiği dikkat ve bakımı görememiş olsa da, 1993 yılında birinci dönem restorasyon ve çevre düzenlemesine kavuşmuş ve Türk mimarisinde Osmanlı gündelik yaşamına mercek tutan önemli bir yapı olarak bölgeye yeniden katılmış. Ahşap Türk evi denildiğinde akıllara gelen konak, yüksek duvarları aşıp, güneşin özenle büyüttüğü çiçekleri takip ettiğinizde karşınıza çıkıyor. Dönemin geleneklerini, insanların mahremiyet anlayışını, yaşam kültürleriyle kaynaştıran mimari üslup sadece konağın motiflerle bezeli cephesinde değil, her bir odasında da kendini gösteriyor. Yazlık olarak da bilinen ikinci kata çıktığınızda dikkatleri üzerine çeken “İstanbul” ve “İzmir” odaları oluyor. Geometrik unsurların çiçek figürler ve vitraylı pencereler ile buluştuğu ve Türk Rokoko mimarlığın rüzgarını taşıyan iki oda, duvarlarında Şerif Ali Ağa’nın eşlerinin sıla hasreti giderebilmeleri için yaptırdığı panoramik manzaraları taşıyor.
Birçok medeniyetin evim dediği Ödemiş topraklarının bereketi yöresel lezzetlerine de uzanıyor. Ziyaretiniz sırasında baş döndürücü manzaralar ve her adımda sizi karşılayan tarihe bir mola vermek istediğinizde, zengin mutfağının tadına mutlaka bakmalısınız. Kahvaltı için ismini mucidinden alan Töngül Pidesi iyi bir karar olacaktır. 125 yıldır bulunduğu Katırcılar Çarşısı’nı enfes kokularla dolduran Töngül Pide Fırını’nda odun ateşinde pişirilen pidelerin lezzeti, günün devamı için gerekli tüm mutluluğu depolamanızı sağlayacak. Ödemiş’i yazın keşfedeceksiniz, Bozdağ’ın yüksek tepelerinde, kar kuyularında, kış boyunca meşe yaprakları ile örtülen karların yaz aylarında çuvallarla tezgahlara taşındığı Kar Helvasını mutlaka tatmalısınız. Kara üzüm pekmezi, vişne veya karadut suyu ilave edilerek lezzetlendirilen Kar Helvası, müze ziyaretinin en tatlı molası olmaya aday.